Deniz Berktay ile Kuzeyden Notlar: Din ve günümüzün savaşları
Din, günümüzde de savaşların önemli unsurlarından biri. Bunu söyleyince aklımıza sadece Ortadoğu gelmesin. Din, Avrupa’nın göbeğinde de önemli rol oynamaya devam ediyor. 30 yıl önce Yugoslavya’daki halklar boğazlaşmasında da dini çatışmaların etkisini görmüştük; günümüzdeki Rusya-Ukrayna savaşında da dini unsuru görebiliyoruz. Ukrayna’daki savaşta, aynı mezhebe mensup kiliseler ve bunları destekleyen büyük devletler arasında bir çatışma var. ABD ve Rusya, Doğu Avrupa’daki Ortodoks nüfusu kendi etkileri altına alma peşinde: Bu mücadelede Rusya yönetimi, Rus Ortodoks Kilisesi’ni kullanırken ABD ise Fener Patrikhanesi’ni kullanıyor. (İlgilenenlere, Cumhuriyet Kitapları’ndan çıkan “Rusya – Batı Çatışmasında Fener Rum Patrikhanesi” adlı kitabımı tavsiye ederim.)
KİLİSEDEN MANEVİ DESTEK
Geçen hafta Rus Ortodoks Kilisesi’nin toplantısında Rus Patriği Kiril, Ukrayna’daki savaşı, “kutsal savaş” ilan etti ve Ukrayna’nın tamamının, Rus etki alanında olması gerektiğini söyledi. Rusya yönetiminin Ukrayna’daki savaşı artık açıkça “savaş” olarak adlandırdığını fakat karşı taraf olarak Ukrayna’yı değil bütün Batı dünyasını gördüğünü geçen hafta yazmıştık. İşte Rus Ortodoks Kilisesi de devletin bu politikasına manevi desteği veriyor. Rus Patriği, Ukraynalıları, Rusların parçası sayıyor.
Rusya’da kilise, yüzlerce yıl, yönetime manevi/ ideolojik destek sağladı. Rusların “kendine özgü” bir halk olduğunu vurgulayarak Rusya’nın Batı’yla ilişkilere mesafe koymasında etkili kuruluşlardan biri oldu. 1917 Bolşevik Devrimi’nin ardından kilise için zor günler başlasa da Sovyet lideri Stalin’in İkinci Dünya Savaşı yıllarında dinle barışmaya karar vermesi, kiliseye yeni bir güç kazandırdı. Rus kilisesi, Nazilere karşı mücadeleyi de dini bir savaş olarak ilan ederek geniş kitlelerin savaşa katılmasını sağladı. Bunun ötesinde Stalin, savaştan sonra Doğu Avrupa’yı etkisi altına almak istediği için kiliseyi güçlendirdi ve -ilk başta inanılmaz gelecektir ama- Rus kilisesi, Sovyet yönetiminin Balkanlar’da etkisinin güçlenmesine ve sosyalist yönetimlerin iktidara gelmesine yardımcı oldu. ABD ise buna karşılık Fener Patrikhanesi’ne el atacak ve ABD’nin “ılımlı İslam”a paralel olarak “ılımlı Ortodoksluk” yaratma çabası o zamanlar başlayacaktı.
Sovyetler 1991’de dağıldığında, Rus kilisesi, eski Sovyet coğrafyasının neredeyse tamamında etkin olan tek kuruluştu. Böylelikle 1991’den itibaren Rus kilisesi, bu sefer, eski Sovyet coğrafyasının yeniden Moskova’nın etki alanına girmesinde rol oynamaya başladı. ABD ise Rusya’yı çevreleme politikasında, Fener’e desteğini artırmaya girişti. Bu nedenle de Türkiye’ye, Fener Patriği’nin Türk vatandaşı olma şartını kaldırmasını dayatıyor ki ABD vatandaşı Ortodokslar aracılığıyla Türkiye’nin katkısı olmadan istediği gibi patrikhaneyi kullanabilsin.
Görüldüğü üzere yaşadığımız bu coğrafyayı anlayabilmek ve varlığımızı sürdürmek için, bölgeyi ve diğer dinleri ayrıntılı bilmek bu konuda uzmanlar yetiştirmek gerekiyor.